12

Pedagojik Formasyon (Deşifre 2)

Yazar: on 01:49



26 Eylül tarihi itibari ile bir yoğunluktur aldı başını gidiyor. Beden yoğunluğundan öte kafa yoğunluğum var. 35 üniversite formasyon ilanını verirken daha 17 üniversite daha ilan verecek. Her gün her an bir ilan veriliyor. Ben hangilerine başvursam diye düşünüyorum, listemde değişiklikler oluyor sürekli, hala beklediğim ve ilan vermeyen üniversiteler var, beklemekten harap oldum :) Tek tek belgeleri kontrol ediyorsun, tarihlere bakıyorsun, ne istiyorlar ne zamana kadar başvurulabilir, başvursam mı acaba açıkta kalır mıyım, nereye gitsem, gittiğim yer nasıl olacak, yeni insanlar, yeni ortamlar... gibi milyon soru var kafamda. Aynı anda on ilan okuyup hangisinde ne dediğini birbirine karıştırıp şaşkına dönüyorum. 3 günde tam 7 kargo yolladım bir sürü ön kayıt ücreti yatırdım. Sağa sola faks çekmekle uğraştım. -Çok şükür evde faks makinası var- Sürekli meşgul çalan numaralar yüzünden arkadaşlarımda fakslarını bana yolladılar üstelik :) Sonuç olaraksa ne olacak ben de bilmiyorum. 4 yıllık üniversite bitirdim güya ama alanımla ilgili piyasa da iş yok o zaman bu bölümü niye açtınız? değil mi ama :) Hayır ben bölüm okuduğum için çok memnunum o kadar severek okudum ki öğretmenlik okusam bu kadar keyif almazdım ama öğretmen olmak zorundayım ve bunun için formasyon şart. Tabi şart olsun eğitim öğretim dersleri olmadan nasıl öğretmen olunur bunu zaten istemiyoruz ki. Biz sadece bu başvurular düzene sokulsun istiyoruz diploma notuyla başvuruyoruz tamam ama öss deki gibi tercih edelim birisi gelsin işte niye elli üniversiteye başvurup otuzuna yerleşip birine kayıt yaptıralım :) Şimdi diyeceksiniz ki niye otuzuna başvuruyosun sen de o kadara ne gerek var haklısınız ama ya olmazsa derdi var ondan öte alınacak rakamlarla başvuru yapanların rakamları çok komik. Mesela benim bölümümden ortalama 10 ile 20 arası kişi alınıyor üniversite başı tabi bunun sebebi üniversitelerin kendi öğrencilerine öncelik vermesi ve benim mezun olduğum okulun formasyon vermiyor olması bu da ayrı bir mesele!

Her neyse hiç birisi derdim değil aslında beni en çok üzen Kayseri hayallerimin yıkılmış olması :) Tüm yıl oraya gideceğimin planını yapmışken gitmeyecek! evet gidemeyecek değil gitmeyecek olmam. Keşke böyle bir anda son damlalar taşmasaydı da ben de gitseydim söz verdiğim gibi hayal ettiğim gibi. Ama adı üstünde hayal insanlar hayal kurar ve bazen olmaz hayırlısı böyledir çünkü. Peki öyleyse şimdi hangi şehre gitmeliyim Ankara'm da mı kalmaya çalışmalıyım! bilemiyorum. Muallak olan şeyleri sevmiyorum artık bitsin bu başvurular bitsin bu işkence :) nerede olacaksamda gideyim, yeniden okullu olayım, staj yapayım, kpss ye hazırlanayım, dil kursuma gideyim... yeter ki gideyim.

Yani anlayacağınız sevgili dostlar duaya ihtiyacım var çok bunalımlı ve gergin günler yaşıyorum. Allah cümlemizin yardımcısı olsun içi sıra bize de yâr ve yardımcı olsun inşaAllah.

Esselamu Aleykum, hayırla ve selametle.

Dipnot: Resimde çok mânidar oldu! Yök yok mu yoksa Yök yok ol mu!?

|
10

Hediye Kitap Çekilişi Sonucu

Yazar: on 01:40
Es-Selamu Aleykum 
Sevgili okurlarım bir hafta önce bugün başlattığım çekilişi sonuçlandırmış bulunmaktayım :) 
Çekilişe toplamda 48 kişi katıldı, ve talihli kişi 33. yorumuyla tülay hanım oldu
Açıkçası ben bu çekiliş yaparken özellikle duyurulmasını istememiştim biz bize olmasını sürekli okuyucum olan izleyicilerimle samimiyetimizin artması idi amacım, tabiki aynı zaman da birinci yılımızı hep beraber kutlamak ve "hediyeleşmek sünnettir" itikadını güçlü tutup o yolda gitmekti. Katılım beklediğimden fazla oldu :) Ben de bir kaç gün önce katılımın fazla olmasından dolayı eğer çekilişte sürekli okurum olan birisi çıkmazsa tekrar okuyucum olanlar içinde bir çekiliş yapıp onların içinden birine de seçtiği bir kitabı yollamaya karar verdim :) yani ki iki kitap hediyem olacak inşaAllah. 





Tülay hanıma teşekkür ediyorum. En kısa zamanda mailim la-illa571@hotmail.com a mail atıp adres bilgilerini yollarsanız sevinirim. Eğer 3 gün içinde dönüş olmazsa tekrar bir çekiliş yapmak zorunda kalacağım. Blogu ve maili olmadığı için ben kendisine ulaşamıyorum.

Vee gelelim ikinci çekilişimizee :) Bu çekilişi tek tek kağıtlara isimleri yazarak yaptım, yalnız kaç isim yazdım vallahi ben de bilmiyorum :) Sonuç olarak ise gerçekten bir kitap kurduna kitabımız nasîb oldu. Gerçekten öyle sevindim ki onun ismini görünce anlatamam. Evet artık söylüyorum kim olduğunu heyecan oldu biraz :) sevgili đerkenαя arkadaşıma istediği bir kitabı yollayacağım.


Çekilişimin hayırlara vesile olmasını istiyordum gerçektende öyle oldu. İnşaAllah okudukça kitabı gördükçe beni anarsınız :) ve đerkenαя'dan özel isteğim var kitabı okuyunca hemen bir post hazırlamanı istiyorum vaktin olursa inşaAllah. Ben çok eğlendim bu etkinlik boyunca katılan herkese çok teşekkür ediyorum. Ben amacıma ulaştım çünkü amacım ne okurlarımı arttırmak ne de blogumu duyurmaktı kendi çapımızda güzel bir hediyeleşme olsun ve samimiyetimiz artsındı öyle de oldu sanki. Sık sık böyle etkinlikler yapacağım inşaAllah kendime söz verdim kitap almayacağım artık (sebebi için post hazırlıyorum :)) kendime alamıyorsam bari hediye edeyim değil mi ama :) Tekrardan herkese çok teşekkür ediyorum. 

"Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh..."
Emanet Allah'a...


|
7

Süleymaniye'de Bayram Sabahı

Yazar: on 00:47 in , , ,
 
 
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye'de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr'i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü'min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?
Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd'den, Van'dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..
Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;
Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar'dan mı? Tunus'dan mı, Cezayir'den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı. 

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
 
Yahya Kemal BEYATLI
 
Önce kısaca şiir üzerine birkaç not yazmak istiyorum. Yahya Kemal'in en meşhur şiirlerinden
birisidir Süleymaniye'de Bayram Sabahı. Peki bu şiiri okuyoruz ama acaba Yahya Kemal'in gözünde 
Süleymaniye nasıldı? Bir düşünelim bakalım! Yahya Kemal şiirlerinde beş ana tema işler. Bu şiirinde
ise özellikle mâzihal ve İstanbul temaları vardır. Aslında Yahya Kemal için İstanbul tam bir mâzihaldir.
Yani basit bir tanımla geçmişi hâlde yaşamaktır. Ve şairimiz İstanbul tarihini hava gibi içine çeker.
Her ânında tarihi solur. İstanbul onun için bir şehrin adından öte bir kültürün adıdır. Tarihin 
Süleymaniye basamağına isminden dolayı mutlaka basıyor şair.Ancak dikkatli okuduğumuzda 
göreceğimiz gibi Türk'lerin savaşçı özelliklerinden, İstanbul'u nasıl fethettiğimizden, Sinan'ın 
o mâbedi nasıl yaptığından ve ulu oluş hikayesinden, bayram namazlarında tekrar tekrar alınan
tekbirden, tekbirin bizi ve dinimizi niteleiğinden, Osmanlı'nın onun yaşadığı dönemlerinden
(tarihte Malazgirt'e Niğbolu'ya Çaldıran'a, deniz seferlerimize giderken o Milli Edebiyat zamanlarında 
kaybettiğimiz toprakları da vurgulamıştır), şehirler sayıyor vatan duygusu ve milliyetçilik duyguları 
ile tek bir ruh olduğundan bahsediyor. Aslında şair ilk mısralarda dediği gibi dokuz asırlık bir
tarihin tamamını anlatıyor bu şiirinde. Eksiksiz her şey anlatılıyor, 9 asırlık dönemdeki savaşlarımızdan,
sınırlarımızdan, padişahlarımızdan, şehirlerimize kadar. Ve son mısralarda asıl söyleyeceklerini
aleni bir şekilde söylüyor. Diyor ki;  
 
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı. 
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı. 
 
İşte vatanın birliğini deniz üstünde o şehit ruhlarıyla beraber gören şair, mutlu ve mesut gönlü 
ışık dolu birbayram sabahı geçiriyor Sülemaniye'de... "Ve ancak bir şair bir mâbedde otururken 
böyle asırlar ötesine gider sonra bugününe gelir işte bu yüzden de adı şairdir."
 
 
Şiir üzerine daha çok şey yazabilirdim aslında daha ayrıntı ama Yeni Edebiyat dersinde gibi hissetmesin
kimse diye uzatmak istemedim :) Umarım yeterli açıklama yapabilmişimdir çok toparlayamadım.
 
Şimdi de gelelim ulu mâbed Süleymaniye'ye benim gözümden bakmaya :) Ramazan ayının 19,20.21.
günlerinde İstanbul turuna çıkmıştık ailemle :) Tur tamamen kendi düzenlediğimiz kardeş kardeşe
olan bir etkinlikti. Asıl amacımız Hırka-i Şerîfi görmekti. Onu gördükten sonra hemen güzel bir
din turizmine başladık. Süleymaniye'ye yolumuz ikinci gün düştü. Diğer gezdiğimiz yerleri de zaman 
zaman fotoğraflarıyla böyle uzun uzun anlatacağım :) Konu Şehr-i Stanbul olurda uzun uzun anlatılmaz mı :)

 
İlk Fotoğram'ım Fatih sırtlarından Yavuz Sultan Selim türbesinin arkasından Süleymani'yeye 
bakan tarafta çekildi. Mâbed ve medrese(yanlış bilmiyorsam) harika görünüyordu. 








Bir ulu minare uzanıyordu göklere...












 
 
Dışından içine doğru camii işte böyle göründü benim gözlerime ve makinama böyle yansıdı :)
İçime yansıttıkları ise zaten anlatılmaz, keşke daha uzun vaktim olsaydıda uzun uzun oturup 
bakabilseydim, daha uzun... İnşaAllah başka zamana Kanuni'nin türbeside tadilattan çıkınca 
bir ziyaret daha nasîb olur :) Türbe'nin resmi tadilatta olduğu için yok belirtmek istedim.
Konu Süleymaniye olunca söylenecekler anlatacaklar bitmiyor. 
 
Sırada kısaca mâbedin nasıl ulu olduğunu anlatmak istiyorum. Elbetteki bir çoğumuz biliyoruzdur.
Ama konu Süleymaniye'yse anlatmadan geçilmez :) Malumunuz Kanuni Sultan Süleyman bir camii
yaptırmak ister, mimarbaşı çağırılır camii inşaata başlanır. Ancak camii yapılırken Süleyman'ın büyük
oğlu vefat eder ve bu camii ona ithaf olunur (Bu camii Fatih'te Vefa'daki Şehzade Camii'dir) Sonra 
yine kendisi için bir camii yaptırmak isteyen Kanunî düşünür düşünür bir türlü mekana karar veremez.
Bir gece rüyasında Efendimiz'i görür ve Efendimiz ona camiinin bugünkü yerlerinde bir sınır çizer.
Camii'yi oraya yapmasını söyler. Sabah uyanan Kanunî hemen mimarbaşı Sinan'ı çağırır. Rüyasını 
anlatacakken Sinan efendisine rüyanızda arkanızdaydım efendim yeri biliyorum der. İşte böyle ulu
insanların ellerinden çıkan Peygamber müjdeli bir camii de insan nasıl onca tarihi hissedip, o kutsal
mabedle bir olmasın. Süleymân'ın varisi olmakla nasıl mağrur olunmasın! 

Ve son olarak küçük bir anımı paylaşarak postu bitirmek istiyorum. Yeni Edebiyat dersinde Yahya 
Kemal'i işlediğimiz gün çok değerli hocam bu şiirden de bahsetmeden geçmedi tabii ki. Şiiri
anlatmaya başlamadan evvel sınıfa bir soru sordu hayatında kimler bayram namazına gitti diye.
Sınıfın erkeklerinden birçok kişi el kaldırırken şaşkın ben farkında olmaksızın el kaldırdım. Tüm
sınıf bana döndü hocamızda bir gülümseme -Sefa dedi sen nerde gittin bayram namazına? Ben
şaşkın ve çekingen -Medine'de hocam dedim. Unutmuşum birden burda bayanların bayram namazına
gitmediklerini... Çıkışta hocam yanına çağırmıştı beni ve çok şanslı olduğumu söylemişti. Sonra 
sk sık dua ettim ben de ona inşaAllah o da gider o kutlu beldelere diye...
 
Bu uzun postu üşenmeden okuyup, beni dinleyen okurlara, dostlara teşekkür ederim :) ve hakkınızı
helal edin sürç-i lisân ettim ise... (uzun yazınca korkuyorum yanlış bir şey demekten ve konu 
edebiyat olunca mesleğim ya daha bir tedirginim :)) 
 
Es-selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Bereketuh... 

|
11

Şevval

Yazar: on 22:24

Es-Selâm u Aleykum...

Sevgili đerkenαя arkadaşımın birkaç gün önce blogunda Şevval ayı ile ilgili paylaştığı yazıyı ben de değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Mâlumunuz Şevval ayında tutulan 6 gün orucu bir çoğumuz biliriz ama faziletlerinden genelde haberimiz olmaz. Hele bir de bu ayda kılınacak 8 rekatlık bir namaz varmış ki faziletleri çok güzel çok eftal bir namazmış. İşte bilmediğimiz bu bilgileri anlatan o güzel yazıyı ben de paylaşayım ki ne kadar çok kişiye ulaşır bilgi verir faydalı olursak o kadar güzel olacaktır. -Şevval'in son 9 günündeyiz-Şimdiden Allah kabul ve makbul eylesin. 



Ramazandan sonra Şevval ayında da 6 gün oruç tutan, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur."
(Taberani)

"Ramazan orucu ile Şevvalde de altın gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş sayılır."
(İbni Mace)

"Ramazan ayı orucu on aya, Ramazandan sonra tutulan 6 gün oruç da iki aya mukabil olur ki, böylece bir yıl oruç tutma sevabına kavuşulur." 
(İbni Huzeyme)

Ve şöyle bir haber daha; Enes bin Malik (r.a.)'dan rivayet olunan hadisi şerifte,

Peygamber Efendimiz(s.a.v) şöyle buyurdular :

-"Kim Şevval ayında ister gece ister gündüz olsun sekiz rekat namaz kılarsa,Her rekatta 1 Fatiha 15 İhlası şerif okuyup. Namazdan sonra 70 Salevatı Şerife, 70 Tesbih duası(SübhanAllahi velhamdulillahi vela ilahe illAllahu vAllahu ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyilaziim ) okursa, 
Beni hak Peygamber olarak gönderen Hz.Allaha yemin ederim ki; Herhangi bir kul bu namazı tarif ettiğim gibi kılarsa muhakkak Allahü Teala(c.c) o kimsenin kalbine ilim ve hikmet pınarları akıtır.O hikmetlerle dilini konuşturur,O kişiye dünyanın derdini gösterdiğinde devasını da gösterir.
Yine beni hak Peygamber olarak gönderen Allaha yemin olsun ki; Kim bu namazı vasf ettiğim gibi kılarsa, bu kılmış olduğu namazın en son secdesinden başını kaldırmadan mağfiret olur.
O kişi, o yıl içerisinde vefat ederse, affa uğramış ve şehid olarak ölür.Eğer o kişi bu namazı seferde kılarsa varacağı yere kolaylıkla varır. Oradaki maksadına erer.Eğer o kişi borçlu ise , Allahu Teala(c.c) onun borcunu eda ettirir.Eğer o kişi ihtiyaç sahibi ise Allahu Teala(c.c) onun ihtiyacını giderir. 
Yine beni hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki; Herhangi bir kimse bu namazı kılarsa, Allahu Teala bu namaz içinde okuduğu ayetteki her bir harf karşılığında ona Cennette mahrefe verir."
 
Ashab sorar ; "Mahrefe nedir ? Ya RasulAllah!"

Peygamber Efendimiz(s.a.v) buyurdular ;
"Mahrefe Cennette Bağlık,bahçelik, bostanlık, hurmalıktır ki; Bir atlı her bir ağacın gölgesinde 100 sene at koştursa yine de nihayete ulaşamaz.(Başladığı noktaya varamaz)"

 
Kaynak: Gunyetuttalibin arapça aslı:Cilt 2/Sayfa 249

|
49

1. Yılımız ve Hediye Kitap Çekilişi

Yazar: on 01:46 in

Geçen yıl Ağustos ayıydı, artık nette boş boş gezmekten çok sıkıldığım bir gün bloglarda gezinirken ben de bir blog açmaya karar vermiştim :) Lâkin bu iş böyle tek başına bi anda yürütülecek bir şey değilmiş o ay içinde bunu anladığımda Allah'tanki karşıma illâ çıkmıştı. O dönem ve uzun bir dönem çok yardımcı oldu bana blog konusunda hiç yalnız bırakmadı hatta. Blog tasarımımız tamamen ona ait mesela :) Her ne kadar blogu boşladığı için ona biraz sitemkârda olsam yine de bu blog son gününe kadar ikimizin olacak. İşte bir veya bir çok vesile ile bu vesileleri öğrenmek isteyenler bu yazımı okuyabilirler uzunca anlatmıştım hikayemizi :) İşte bu bir yılın ardında çok güzel blog arkadaşları ve muhabbetleri biriktirdim ben kendi adıma. Yaz başında kalemin secdesi blogunun sahibi olan arkadaşım bir çekiliş düzenlemişti. Beş kitap ismi verip onlardan kazananın seçtiği bir kitabı kendisine yollamıştı ve o çekilişin şanslılarından birisi de bendim. Fatih'in Rüyası adlı kitabı seçtim ve arkadaşım kargoyla kitabı bana ulaştırdı. Kitap geldiğinde inanın öyle mutlu oldum ki :) İnsanın hiç tnımadığı birisinden güzel dilekler içerisinde bir hediye alması kadar hoş bir şey yokmuş dedim kendi kendime. Ve hatta annem kitabı görünce şöyle bir tepki verdi aynen aktarıyorum :) - Bak ne güzel işte böyle hediyeler alsanız ya birbirinize! Çok haklı değil mi? Kitaptan güzel hediye mi olur? İşte anneminde desteği ile birinci yılımız için kitaplığımdan özellikle okuyupta hayrân olduğum bazı kitapları seçtim ben de bir okuyucuma hediye edebilmek adına :) Kitapları okuduklarımdan seçtim özellikle çünkü zamanla kitap yorumu paylaşımlarımda geçecekler. Şimdi gelelim kitaplarımıza sol baştan başlayacak olursak;

Safahat - Mehmet Akif Ersoy (oradaki Osmanlıca'sı Türkçesi'ni bulamadım :)) 

Lâ - Nazan Bekiroğlu (blog ismi ilham kaynağım olan kitabı koymasam olmazdı herkes okumalı)

Piraye - Canan Tan (her kesime hitap etmek gerek diye düşündüm)

Yûsuf ile Züleyha - Nazan Bekiroğlu (her cümlesini ezberlemek istediğim nadide bir kitap)

Can Parçası Hz. Fatıma - Sibel Eraslan (O'na en çok benzeyenden de bir parça olmasa noksan kalınır)

Şah & Sultan - İskender Pala (bu yazımın favorisi kısa zamanda üzerine bir yazım olacak :)

Lâl - Ayşe Kara (Kitabı tamamen renginden dolayı ve kapak yazısının etkisi ile almıştım, iyi kilerimden birisidir ve milyon kez okunabilir zevkle)

Ermiş - Halil Cibran (Yine her sayfası ezber gerektiren bir kitap, anlayabilmek için üç beş kez okumalı, hayâta tam destek bir kitap ve düşünmeye sevk eden...)


Aslında yetiştirebilseydim Cuma sabahı başlatacaktım çekilişi lakin geceye kaldı yine her yazım gibi. Sessizlikte kimse yokken yazmayı seviyorum ondan olsa gerek :) Önümüzdeki cumaya kadar yorumları alıp cuma ya da cumartesi şanslı kişiyi açıklayacağım inşaAllah :) Hiçbir katılım şartı yok yorum bıraksanız yeterlidir benim için :) 

DipNot: Kitaplardan seçilen bir tanesi hediye olacak tekrardan belirtme ihtiyacı duydum :) elimden gelse hepsini hediye etmek isterdim :) Bir de yorumlara cevap yazamıyorum ihtimalen random.org ile çekiliş yapabilirim diye. Burdan yorum bırakan herkese çok teşekkür ediyorum. Çekilişten sonra tek tek cevaplayacağım :)


|
8

İki Mim

Yazar: on 23:38 in ,

Uzun zamandır mim cevaplayamıyordum ama yeri gelmişken ve fırsat bulmuşken Zeliha ablanın bu güzel iki mimini cevaplamak istedim :) Bu güzel mimler için kendisine teşekkürlerimi sunuyorum :)


İlk düzenli okuduğunuz blog ve hissettikleriniz;
İlk düzenli okuduğum blog ablamın blogu baharatlı tatlardı. O benden bir hayli zaman önce başladığı için blog yazmaya ara ara girer bakardım. Özellikle de tarifleri bir kenara yazmadığım için bir şey yapacağım zaman illa ki girip bakmam gerekirdi :)
Sanal alemde tanışıp görüştüğünüz bloggerler;

Malesef henüz ablam ve illâ dışında hiçbir blogger la görüşmek nasîb olmadı ama ilerleyen zamanlarda bazı görüşmeler olacak gibi :) görüşmek isteyen herkese de açığız :))

Blog dünyasına adım attığınızda,gökyüzündeki yıldız kadar parlak gelen,asla onun gibi olamam diye düşündüğünüz Blogger'ler; 

Açıkçası hiç böyle hislere kapılmadım. Çünkü genelde yemek bloglarını takip ediyorum kategorim farklı olduğu için de hiç düşünmedim öyle olamam diye :) Ama galiba takip ettiğim yemek bloglarındaki usta aşçılar gibi yemek yapabilmem bir hayli zaman alacak :) Kendime özgü olmayı seviyorum blogumda her telden kendine özgü bu yüzden hiçbir bloga karşı asla öyle olamam diye düşünmedim :) 

Moda blogları arasında  en sevdiğiniz blog; 

"Mor Kelebek" çok samimi bulduğum en sevdiğim moda blogu. Bunun dışında Meyye'nin blogunu zevkle takip ediyorum :) 

Yazılarını okurken keyiflendiğiniz bloggerler; 

Amak-ı Hayal, vesselam, derkenâr, asahhara, Deli Anne, Nabrut ve Yaşam, Faruk Özcan, Yusuff, Dürr-i Yektâ, Gönül Üniversitesi, Cafe Pepela, HayatCemresi, Kalemin Secdesi, Oturaklı Uçarı, Rânâ, Sevgi Sevdâlısı, Meyye's, LovemeorLeaveMe, Beyaz Lâle, AkifZade... ve daha sayamadığım unuttuğum bir çok blog var eminim :) 

Sürekli sayfasını açtığınız,okuyup yorum bırakmadan çıktığınız bloglar; 

Elimden geldiğince yorum yazmaya çalışıyorum ama okuyup çıkmak zorunda olduğum zamanlar da ihmal ediyorum yorumları genelde :)

Kendinize yakın bulduğunuz bloggerler; 

Faruk Özcan, LovemeorLeaveMe, Rânâ, Nabrut, Kalemin Secdesi, Dürr-i Yektâ, derkenâr, Umut Sepeti, Papatya Şef, Cafe Pepela, muhabbet sofrası, Marifet Ellerimizde, KizHatce, Yaz Blogcu, mavi kuş... yine uzayıp giden bir liste :)



Ve gelelim ikinci mimimize, bu mim de bir zamandır blog aleminde dolaşan Şirinler mimi :) 


Ben hangi Şirin'im?
Şöyle bir düşündüm bir değil de birkaç şirin birden olduğumu gördüm :) Şirinleri'de özlemişim :)) 

İlk olarak Aşçı Şirin'im mutfakta saatlerce zaman geçirebilirim :)
Sonra Güçlü Şirin'im maddi olarak bilemem ama manevi olarak güçlüyüm :)
Gözlüklü Şirin'im genelde okul zamanları gözlüksüz çıkmam dışarı :)
Aileme göre fazla süslü olduğum için Süslü Şirin'im :) biraz bakımlıyım ve aynasız gezmem kesinlikle ayrılmaz bir parçam gibidir sıkça çıkarır bakarım :D
Uyumayı inanılmaz sevdiğim için de Uykucu Şirin yanımda ağır basmakta :) 
daha da bir çok şirin yanım var galiba :)))




Bu güzel iki mimi cevaplamama vesile olduğu için Zeliha ablama tekrar teşekkür ediyorum. Umarım yeterli cevapları verebilmişimdir.




 

|
8

Dedim... Dedi...

Yazar: on 01:27 in ,


Dedim visâline ermek, dedi hayâl-i muhâl
Dedim cemâlini görmek, dedi mübârek fal

Dedim yüzümü yüzüne, dedi ki sürme yürü
Dedim tozunu gözüme, dedi ki sürmedir al

Dedim yeterdi kemâlin, dedi âyâ naksî
Dedim ererdi cemâlin dedi güneşe zeval

Dedim ki Şeyhî'yi aşkın dedi ki öldüriser
Dedim harîmî gözüne dedi ki kanı helâl

Açıklama:

Dedim kavuşmaya ermek, dedi imkansız bir hayal
Dedim o güzel yüzünü görmek, dedi mübarek bir fal

Dedim yüzümü yüzüne sürsem, dedi ki sürme yürü
Dedim tozunu gözüme (sürme diye) sürsem, dedi ki sürmedir al

Dedim yeterdi olgunluğun, dedi ki acaba eksik mi
Dedim ererdi güzelliğin, dedi güneşe aydınlık 
(Bu mısrada sevgilinin güzelliğinin güneşe aydınlık verdiğinden bahsediyor şair. Zevalin suç kabahat anlamı olduğu gibi gün ortası anlamı da var ve bu anlama göre gün ortası aydınlığının sevgilinin güzelliği sayesinde geldiği söyleniyor.)

Dedim ki Şeyhî'yi aşkın, dedi ki öldürecek
Dedim haram olan gözlerine dedi ki kanı helal

Bu tür şiirler Edebiyat'ımız da 14-15. yy dan beri karşılaştığımız bir türdür. Ki benim gördüğüm en güzel örneklerden biri de Şeyhî'nin bu gazeli. Bu tür şiirlerde şair sevgiliyle karşılıklı konuşuyor gibidir. Âşık sorar sevgili cevap verir. Şiir zaten açık bir dille yazılmış kelimeler konunca yerine anlam hemen kendini ele veriyor :) Ben de elimden geldiğince açıklamaya çalıştım. Bu türü ayrı bir seviyorum. Galiba karşılıklı konuşma şeklinde olduğu için. Zaman zaman bir dostla beraber okurduk da okuldayken :) Özlenecek galiba o günler... Okul bitse de içimdeki bu Eski Edebiyat aşkı hiç bitmeyecek :) Yakında bir dedim... dedi... şiiri daha paylaşacağım inşaAllah. Bakalım beğenecek misiniz? :))

|
5

İki Video Arasındaki Fark :)))

Yazar: on 23:16 in ,
1. Videomuz :)




Vee 2. Videomuz :)



Hint filimlerini, müziklerini çok eskiden beri çok seviyorum :) İlk ilahimizi ablam sayesinde bugün dinledim. Dinlerken böyle birden içimdeki Fanaa aşkı yeniden alevlendi. Urduca bilmediğim için galiba dinlediğim bütün Hint parçaları birbirine benziyo gibi geliyor :) Bu yüzden ilahide olsa film müziğide olsa cezbediyor beni. Hintlere de ayrı bir ilgim var o rengarenk kişilikleri, hayat dolu bakışları, oeğlenceli hayatları çok hoşuma gidiyor. Gitmeyi en çok istediğim ülkelerden birisi Hindistan zaten. Ki oradaki müslüman kesimin hayatlarını da çok merak ediyorum. Umredeyken gördüğüm kadarıyla her hallerinde o kadar renkliler :) 72,5 milletin olduğu bir ülke Hindistan :) Rabbim nasîb ederse illâ ile beraber gideceğiz. En çokta gidip oradaki o renkli elbiselerden takılardan almak istiyorum :D Farklı hayatlar farklı insanlar farklı görüşler insana çok şey öğretiyor. Hele birde İslam'ın diğer yüzlerini görmek gerçekten ruha huzur veriyor, ufku açıyor.


Şimdii kısaca birazda Fanaa filmine değinmek istiyorum :) Film hayatım(ız)da izlediğimiz ve en sevdiğimiz, en eğlendiğimiz film galiba. İzlemiş olma ihtimaliniz yüksek ama izlemediyseniz mutlaka izlemelisiniz. Neden mi? Öncelikle film ne kadar basit dursa da kör bir kızın aşk hikayesini anlatıyormuş gibi görünsede filme biraz dikat edilirse aslında neler anlattığı anlaşılabilir. İlk bölümde tamamen Hindistan'ın kurtuluşu ve bunun önemi üzerinde duruluyor. Hindistan'daki en önemli kültürel miraslar gösteriliyor. Mesela Taç Mahal :) Burada ki sahneler harika zaten yine en çok görmek istediğim mekanlardan birisi :) Hindistan'da cumhuriyetle yönetilen bir ülke ve orada da Kaşmiş yöresinde terör olayları var malesef hala var mı bilmiyorum ama filmde buna önemle değinilmiş. Bu terör olaylarına karşı bir tepki niteliğinde aslında filmin bu kadar geleneksel müziklerle, cumhuriyetin ilanı kutlamaları ile bezenmiş olması. Yani bir nev'i insanları bilinçlendirme adına çalışma yapılmış. Tabi biz olayları tam bilmediğimiz için filmi biraz daha sığ izliyoruz. Bizi filmin müzikleri ve özelliklede yaşanan aşk ilgilendiriyor ama aslolan o değil. Bu açıdan Hint sinemasını tebrik ediyorum gerçekten çok inceden değinecek çok güzel bir film hazırlamışlar. Sonuç olarak yukarada izlediğiniz video gibi daha bir çok şarkı, dans ve en önemlisi müthiş bir aşk hikayesi izlemek isterseniz filmin tamamanı izleyin çok eğleneceksiniz :)))


Evet sevgili okurlar iki video arasındaki fark nedir :))

Bu arada umarım ilahiyi de seversiniz ben çok eğleniyorum dinlerken :)

|

Copyright © 2009 lâ-illâ All rights reserved. Theme by Laptop Geek. | Bloggerized by FalconHive.