“Dünya bu katliama seyirci kaldı!”
(Hatice Mehmedoviç) 
 
     
Bundan tam on iki yıl önce, 11  Temmuz 1995 yılında Srebrenitsa’da Sırpların gerçekleştirdiği katliamın  en yakın tanıklarından olan Srebrenitsalı Anneler Derneği Başkanı Hatice  Mehmedoviç’in, Potoçari Şehitliği’nde İHH ekibine anlattığı acı dolu  hikayesi: 
Ben Srebrenitsa’da yaşıyordum. Srebrenitsa zaten  benim şehrim, burada doğdum. En güzel ve aynı zamanda en zor günlerimi  burada geçirdim. Çocuklarım burada doğdu. İlk oğlum doğduğunda  duyduğumuz sevinci kelimelerle anlatmak mümkün değil. Bunlar güzel  günlerdi, ama Srebrenitsa’da daha sonra çok zor günler yaşadık. Benim  için en zor günler ise bütün ailemi kaybettiğim günlerdir. 
Zor  günler, 1992 yılında savaşla birlikte başladı. “Çocuklarım, ailem,  savaştan sağ çıkabilecek mi?” İşte bu soru aklımdan hiç gitmedi. Ancak  ailemi kaybedeceğime hiç ihtimal vermiyordum; “Böyle bir şey olamaz.”  diyordum hep kendi kendime. Çocuklarım zaten çok gençti ve biz kimseye  hiçbir şey yapmamıştık. Srebrenitsa, 1993 yılında BM tarafından  korunaklı bölge ilan edilmişti ama 1995 yılına kadar hemen her gün  hayatını kaybeden insanlarımız oldu. Her gün… Bütün dünya bunu sadece seyretmekle yetiniyordu. Zaten kimsenin silahı yoktu. Şunu anladık ki dünya Sırplara bizi öldürmeleri için müsaade etmişti. 
 
     
Buradaki dağların her birinde ölüm makineleri vardı ve Srebrenitsa  çocukları her gün ölüyordu. Bir gün tek bir bomba atışıyla okul  bahçesindeki 105 çocuk öldürüldü. Srebrenitsa’da yaşanan birçok şey  halen bilinmiyor; yapılan daha birçok zulüm var ve bunlar yavaş yavaş  ortaya çıkacak. Bundan emin olabilirsiniz. 
Dünya şimdi 11 Temmuz  Srebrenitsa Katliamı’nı konuşuyor. İşte o 11 Temmuz bizi tamamen  mahvetti. Eşim ve çocuklarımla Kurtuluş Yolu’na çıkmıştık. Ama bunun son  anlarımız olduğunu tabiî ki bilmiyorduk. Ondan sonra, bir daha hiç  görüşmeyeceğimizden haberimiz yoktu. Ayrıldığımız yer Brestova Ravan’dı.  Küçük oğlumun kolları beni sımsıkı sardı. Bana “Anneciğim lütfen git  artık, bizi bırak.” derken beni daha da çok sıkıyordu; sarıldı, tekrar  sarıldı. Bunu asla unutamam, kim olsa unutamaz. Zulüm konusunda insanın  hangi dine inandığı bir önem ifade etmiyor. Kim olursa olsun insan bunu  hak etmiyor. Özellikle çocuklar... Çocuk dünyanın en güzel şeyi.  Çocuklar neşelidir, varlıklarında neşelendirir, yokluklarında ise bir o  kadar hüzünle dolarsınız.
 
İki çocuğumu da o günden sonra göremedim. Onlar hakkındaki gerçeği  hiçbir zaman öğrenemedim. Eşimi, iki kardeşimi ve dört kuzenimi de  kaybettim. Sadece bir kardeşimin cesedini bulduk. İnşallah diğerininkini  de buluruz. Ablamın oğullarından biri bulundu; ismi Mehmet’ti. Fakat  diğer oğlu Muhammed’i hala arıyoruz. 
Srebrenitsa, Boşnak halkına  yapılan katliamın simgesidir. Zaten uluslararası örgütlerin bu konudaki  başarısızlığı belli oldu. Lahey’deki Uluslararası Savaş Suçları  Mahkemesi’nin verdiği karardan hiç memnun değiliz ve bu kadar katliamdan  sonra böyle bir kararın çıkması utanç verici. Sırbistan ve Karadağ’ın  suçlu bulunmaması büyük bir adaletsizlik ve insan haklarının katlidir;  bütün kurbanlarımıza yapılmış olan büyük bir hakarettir.
Lahey’in bu  adaletsiz kararının ardından biz Srebrenitsa’ya özerklik verilmesini  istiyoruz. Bunun yanı sıra Srebrenitsa’da katliama karışanların tamamına  Merkez Adalet Mahkemesi’nin dava açmasını istiyoruz. Böylece insanlar  kendi şehirlerine dönüp normal hayatlarına tekrar devam edebilirler.
Ben  2002 yılında Srebrenitsa’ya geri dönebildim ve gördüm ki burada bizi  bekleyen başka sorunlar var. Mahallemde tek başıma yaşıyorum; komşularım  yok, yani Boşnaklar, kendi insanımız yok. Şu anda isteyen her kişinin  Srebrenitsa’ya dönme hakkı bulunuyor; ama bunun dışında dönen kişilere  başka hiçbir hak tanınmıyor; bizlere hala kötü davranılıyor.  Sosyal konularda hakkımız yok. Eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlarımız  karşılanmıyor. Bu nedenlerle Srebrenitsa’da bizim için hayat yok gibi  bir şey. Bizim çok fazla talebimiz yok; sadece her insan gibi özgürlük  ve haklarımızın iadesini istiyoruz. 
     
Birçok kez Sırplar burada katliamların işlendiğini reddettiler; fakat  buradaki binlerce mezar gerçeğin şahididir. Aslında maalesef bunlar da  sadece bir başlangıç; çünkü bütün kurbanların cesetleri henüz  bulunamadı. Bu sebeple mezarların arası, aynı aileden olan insanlar  birlikte defnedilsin diye bilerek boş bırakıldı. 
Bu gerçekten üzücü  bir hikaye. Potoçari köyü ise başlı başına bir hikaye. Dünyanın herhangi  bir yerinde bir gün içinde bu kadar kötülük işlenmiş midir acaba? Bu  kurbanların tek suçu Müslüman Boşnak olmaları. Zaten aç, silahsız,  barışsever insanlar kimseye kötü bir şey yapmazlardı. Şimdi 1042 çocuğun  cesedini bulmaya çalışıyoruz. Sadece Mehmedoviç sülalesinden 242 insan  kayıp. Müslümanlar olarak haklarımızın iadesi için daha ne kadar acı  çekmemiz lazım? Tek istediğimiz, haklarımız. Çok şey mi istiyoruz?  Müslüman olmak suç sanki. Ama ben Müslüman olduğum için gurur duyuyorum  ve kimseye kin beslemek istemiyorum. Çünkü Allah bizden kin tutmamızı  istemiyor. Allah’a inanan hiçbir insan bu kadar kötü bir şey yapmaz.  Bence 1995’te BM ve Amerika, burada bir katliam yapılması için izin  verdi. Çünkü onlar sadece bir kez “Dur!” deseler bu katliam olmayacaktı.  Bu merciler insanlık tarihine kazınan bir katliama seyirci kaldılar.  Tarihe bu şekilde yazıldılar. Geri dönen Srebrenitsa mağdurlarının yaşam  koşullarının iyileştirilmesi ve temel haklarının garanti altına  alınması konusunda da sessiz kalarak aynı duyarsızlıklarını  sürdürüyorlar. Biz hayatımızın normale dönmesi için haklarımızı  istiyoruz, ki artık bizim için normal bir hayat olduğunu hiç sanmıyorum.  Normalde insanlar akşam işlerinden ayrıldıktan sonra evlerine,  çocuklarına koşarlar. Fakat bize düşen iş yerlerimizden mezarlara koşmak  ama en azından bunu onurlu bir şekilde yapmamıza izin versinler.
 
     
İnsanlar oğullarından gelin, torun beklerken biz cenaze, tabut  bekliyoruz. Senelerdir bizim sevincimiz, neşemiz kalmadı. Tek neşemiz,  tek umudumuz, maalesef baba, oğul ve eşlerimizin cesetlerini bulmak.  Üzücü ama öyle. Onları uzun süre dönerler umuduyla bekledik... Hep  dönerler diye umutlar içinde. Ama artık tüm umutlar da tükendi. Artık  tek umudumuz onların cesetlerini bir bütün içinde bulmaktır. Allah bunu  nasip ederse, çok mutlu olurum. 
Srebrenitsalı bir anne olarak, artık  hayatımı çocuklarımın cesetlerini bulmaya adadım. Onları doğururken ne  kadar sevindiğimi hatırlıyorum; Rabbime bu kadar güzel evlatları bana  nasip ettiği için şükrederdim. Şimdi ise, onları bulmak ve hak ettikleri  gibi toprağa vermek için dua ediyorum. Ve bütün insanlara sesleniyorum:  “Srebrenitsa’dan kovulmamıza izin vermeyin! Bu topraklar bizim için  kutsaldır; bu toprakları ziyaret etmemiz, bu topraklara bakmamız ve genç  nesillere düzgün bir şekilde aktarmamız lazım. Buralar yalnız  kalmasın.”
 |