0

Rotamız Pakistan

Yazar: on 01:42


Önceden dünyada olan olaylara bakardım, keşke bir şeyler yapabilsem derdim ve geçer giderdi öylece. Bilmezdim bir şeyler yapabilmenin bu kadar kolay olduğunu. Bir gün bir vesile ile girdiğim bütün yardım sitelerinde online yardım imkanını gördüm. İnternetten bağış yapmak kadar kolay bir şey yok ve gerçekten güvenilirde. Kredi kartınız açısından kesinlikle tedirgin olmayın. Ben Ankara'da evimde otururken bana kilometrelerce uzak olan insanlara el uzatabilmek kadar insana mutluluk verecek bir şey daha yok galiba. Bir yardım yapacak olsam şimdilerde aklıma önce Hz. Ebubekir gelir, sonra sahabe efendilerimiz. İslam uğruna bütün yaptıkları ve hiç düşünmeden bütün mallarını infak ettikleri gelir. Biz onlar gibi olamayız belki. Ama onlar gibi olabilmek için emekleyebiliriz bu yolda. Bunu başarabilmekte ancak yarın ne olacağım diye düşünmeden bugünü düşünerek yapılabilir. Hani meşhurdur bu sözler bugünde yaşa. Evet insan bugünde yaşar ve yarınını Allah'a emanet ederse şayet bugün elinden gelenin hepsini verir ve yarın Allah ona misli mislini verir.

Bugün Pakistan'da Türkiye sınırları ile düşünürsek İstanbul Ankara arası kadar olan bir mesafe sular altında kalmış durumda. Ve biz müslüman olduğumuzu iddia ediyorsak, Elhamdülillah müslümanım diyorsak yardıma ihtiyacı olanlara göz yumamayız. Haydi şimdi verin elinizi rotamız Pakistan olsun.

|
1

Âh mine'l aşk...

Yazar: i can... but i won't on 23:22 in

“Önce, aşk vardı. Gökler kat kat kurulmamış, yeryüzü kadem kadem örülmemişken aşk vardı. Ay geceye saklanmadan ve gölge güneşe nikâhlanmadan aşk vardı. Kaderi heceleyen mühürlü defterden ve üzerine ant içilen kalemden önceydi O. Önce yoktu ve aşk vardı.”


Sessizliğin sesinin hüküm sürdüğü bir sessizlikteydi o ses: “KÜN!” dedi âlemlerin sahibi. Kendi zâtından bir cevher… Mayasına aşk konulan Nûr-u Muhammedi’den önceydi. Önce yoktu ve aşk vardı. Nihayet âşıklar geldi bir bir âleme:


“Âşıklar vardı… Hamken yanan, piştikçe olan âşıklar… Onlar kan ve gözyaşıyla boğulmuş bir coğrafyanın tam ortasındaki rahmet yapısı; yalnız Mecûsî ve putperestlerin değil, bin kez dahi tövbe bozanların açık kapısıydılar. Baktıklarında aşk’ı görür, kalktıklarında aşk’a yürürlerdi…Âşıklar vardı… Dünya hayatını anlık ve aşk’a kulluğu sultanlık bilen âşıklar… Lütfunda olduğu gibi kahrında da aşk’ı sezen ve nefislerini halkın eliyle ezen âşıklar… Âşıklar vardı; asasını fersahlarca ötelere atan ve uzak iklimleri vatan yapan âşıklar…”


Ömür Ceylan böyle anlatmıştı aşkı “Önce Aşk Vardı” adlı yapıtında. Bir zaman makinesinden gözgülerle ve âyinelerle nazar etmişti yaşamın mayası olan aşka. Aşkın çöllerinden geçerken Mecnun’a, sevda dağlarını aşarken Ferhat’a, muhabbet kuyularında su ararken Yusuf’a uğramıştı.Aşkımız layık değildir onların aşkına. Emre dilinde bir sevdadır bizimki de. Aşkı tarife kalkışmak haddimiz değildir elbet; ama bizim de sevdiğimize nutkumuz vardır onların diliyle. Her zaman dediğimiz gibidir yine diyeceklerimiz onun diliyle. Söz bizden, ilham kendisindendir. O Sultana arzımız vardır:


Sultanım!


Gözünden süzülen bir damla yaşa güzellemedir bu. Ayın şavkı vururken sevdamın üstüne, zümrüt yeşili yalımlardan yeniden damıt aşkımı. Dünya sürekli aşk derlerken ve mevsimler heyecanla aşka ilerlerken büyüt aşkımı. İsrafil suruna üflemeden ve toprak bedenimizi çürütmeden besle aşkımı.


Uzaktasın şimdi. Uzaklıkların uzak olamayacağı kadar uzakta… Canıma can katan bir sevdanın sıcaklığına yanacak ve gönlümü kor gibi yakacak gözlerine bakacak kadar uzakta… Mahzunluğumu duyurmayacak ve gözyaşlarımı huzuruna sunamayacak kadar uzakta… Sesine vabeste bir sevdanın selinde yoluna baş koyacak kadar uzakta… Sesin, Davud’un kuşları başına toplayan sesi; nefesin Meryemoğlu İsa’nın yarasaya can veren nefesi gibidir bizim için. Toprak seni hikâyet eder bize. Ateş yanışımıza, su ağlayışımıza, hava sana soluk alışımıza şahittir.Şahit ol ey sevdaların gerçek sahibi! Sevdiğimizi senin için severiz biz. Senin huzurunda, senin zatından kopup gelen bir sevdayı severiz biz.Şahit ol ey aşkların gerçek sahibi! İbrahimî bir ateşle yanarak ve Musa misali denizleri yararak sevdalımıza koşarız biz. Maddeden ibaret bir dünyada mananın sonsuzluğuna ererek aşkı besleriz biz.


Sevgili! Bekliyorum şimdi seni.Dualar ve âminlerle bekliyorum seni. Hazanın değdiği bir çiçeğin yaprağında... Düşlerin tam ortasında, uyku ve uyanıklık arasında…


Sevgili! Aç gözlerini. Bekliyorum şimdi seni… Nuh tufanından önceydi, Öncelere açılmıştı gözler. Zaman, Nuh’un gemisindeydi; henüz yarılmamıştı gökler. Sağanaklara karışıp süzülürken ben, daha anlamlı değildi sözler. İsmail’e koç inmemişti ve Yusuf kuyuya düşmemişti.“Elestü” sorusuna muhatap olmadan kalem seni yazmıştı bile. Çizilmişti gözler kader denilen deftere. Musa’nın asası bölerken denizi, gözlerin sulbündeydi Musa’nın. Zülkarneyn’in elindeki kılıçta ve Süleyman’ın konuştuğu kuştaydı gözlerin. Yunus’un balıkta bulduğu, Eyüp’ün sabırda soluduğu, İsa’nın nefesindeydi gözlerin. Davut’un sesinde tılsımlı, Harun’un nefsinde sınırlı, Mısır çöllerinde saklıydı gözlerin. İsrafil’in sûrunda, Mikail’in nurunda, Cebrail’in kanadında, Azrail’in can hasadındaydı gözlerin. Gözlerin gözlerimdeydi sevgili… Yumma gözlerini.Sevgili! Bekliyorum şimdi seni. Zamandan ve mekândan münezzeh olanı şahit tutuyorum sevdama. Sevgili! Bekliyorum şimdi seni.


Bekliyorum Sevgili…

İsmail Emre Atan



|
3

Hüzün

Yazar: i can... but i won't on 18:15 in

Hüzün dalgası çarptıysa bir insanın yüreğine
Ya Mevlâsını özlemiştir ya da Mevlâsı onu!
Mevlâyı özleyen gönül ya hüznü bekler yada hüzündedir…
Bela, gam ve keder Mevlânın sevdiklerine gösterdiği kamçıdır…
Vurdukça kendine çeker…
İmam Rabbani

Ve hüzün dalgası çarptıysa yüreğimize bunun için dahi bir reçete vermiştir bize sultanlar sultanı Efendimiz (s.a.v).

Abdullah bin Abbas (r.a) dan rivayetle RESULULLAH (s.a.v) efendimizin üzüntülü,sıkıntılı zamanların da şu şekilde dua ettiği söylenir:

-LAİLAHE İLLALLAHÜL-AZİMÜL-HALİM.LAİLAHE İLLALLAHU RABBÜL ARŞİL-AZİM.LAİLAHE İLLALLAHU RABBÜS-SEMAVATİ VE RABBÜL-ARDİ VE RABBÜL -ARŞİL-KERİM.

Manası ise; azamet ve vakar sahibi ALLAH tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur.Arş-ı azam sahibi ALLAH tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur.Göklerin ve yerin sahibi ve Arş-ı kerimin maliki ALLAH tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur.

|
2

"Bizi Bize Bırakma"

Yazar: on 13:17 in
Canım yanıyor,içimde bir sızı nedenini bilmiyorum
Adı sensizlik belki
Yada ulaşamamak, ağlayamamak derinden,
Kıyamdayken başka yerde, secdedeyken başka yerde olmak
Yönelememek sana içten bir aşkla
Canım yanıyor ya Rabbel alemin
Bir sızı var anlayamadığım,
Canım yanıyor Ya Erhamerrahimin
Adını koyamadığım,
Bugün gitmek istedim buralardan
Sana yakın olmak için,uzakları yakın yapabilmek için,
Çıktım viran şehrimden;daha fazla gidemedim nedense,
Bir yağmur başladı sessizce,ER-RAHİM diye fısıldadı paramparça olan yüreğime,
İrkildim Ya Rabbelalemin,rahmetine kavuştur beni,
Sonra yürüdüm içimde bir ses anlayamadığım,
Bir güvercin gördüm sırılsıklam; EL-CELİL dedi içimdeki sese,
Ne büyük.ne yücesin;yüceliğinle derman ol derdime,
Islandım,yorgunum birde acı var içimde nereye baksam seni gördüm ALLAHIM
Bir çocuk tebessümünde,bir yaprağın vedasında mevsime,
MALİKÜ’L-MÜLK tecellisini gördüm kara bulutların içinden doğan güneşte
Sen her şeyin tek sahibi ALLAHIM,
İçimde bir uçurumken hayat,üstelik çıkmazdayken dar sokaklarım
EL-MÜHEYMİN sesi kulağımda,
Sen aciz kullarını unutmayan hep gözeten ALLAHIM,yardım et bu kuluna,
Savruluyorum nereye gitsem bilmiyorum,bir dağa bakıyorum bir mahlukata
Hepsi rükuda hepsi kıyamda
Çiçekler,otlar,toprak secdede
En küçük mahlukat zikirde,insanlık ise gaflette
YA HALIK diyor tabiat;adem ise hüsranda,azapta
Ey incelik,lütuf sahibi EL-LATİF
Ey kusurlardan münezzeh KUDDÜS
EY adalet sahibi EL-ADL
EY büyüklük sahibi EL-AZİM
EY merhamet sahibi ER-RAHMAN
Nereye baksam,nereye dönsem sen tecelli ettin,
Bir tek insanlıkta görmedim huşu ile yakarış,
her şey sende yaşarken;İnsanlık nefsinde ölmüş
Her yer sende iken,insanlık her yerde viran olmuş,
Bu viran şehirde,divane dünyada yalnız bırakma bizi
UTANIYORUZ RAHMETİ GENİŞ ALLAHIM
Bizi bize bırakma ALLAHIM
BİZİ BİZE BIRAKMA 

alıntıdır

|
7

"Lâ Tahzen"

Yazar: on 01:51 in


Sabaha çıktıktan sonra artık geçen geceye bakma. Çünkü şerri ve hayrı ile giden dünü değil bugünü yaşayacaksın. Farzet ki ömrün sadece birgün, o da bugün...
Bugün doğdun ve bugün Rabbine kavuşacaksın.
Geçmişin kederi, geleceğin kaygısı ile ayağının sürçmesine müsaade etme. bütün dikkatini, ihtimamını, çalışmanı, bugüne teksif et.
Ömrünün bu son gününün namazlarını mutlak surette huşu içinde eda et! Kur'an'ı Kerim-i tedebbür ederek oku. Tesbihatını huzurda yapıyormuşçasına yap. Ahlakına, muamelatına dikkat et. İnsanlara faydalı olacak işler konusunda son derece azimli ve gayretli olarak gününü geçir.
Bu son gününün saatlerini iyi kullan. Dakikalarını senelere, saniyelerini aylara dönüştür.
Yüce Mevlayı çokça zikret. Bugün tarlana hep hayır ek.
Günahlarından tövbe et. kinden, hasetten uzak ol. rızkına razı ol. eşini, çocuklarını mutlu et.
Kendin ol - İmmea olma
Hiçbir zaman başkası olmaya gayret etme.
Çünkü bu gerçekten sonsuz bir sıkıntı sebebidir.
Adem aleyhisselamdan bugüne insanoğlundan biri diğeriyle aynı surette yaratılmamıştır. sen özelsin.
Geçmişte hiç kimse senin suretinde yaratılmadı. Bundan sonra da yaratılmayacak. Sen Ahmet'ten Mahmut'tan farklısın.
Bu yüzden kendini başkasında diriltmeye kalkışma.
Hayata 'sen' olarak atıl. Yaratıldığın gibi yaşa. Sesini, yürüyüşünü değiştirme.
Senin özel bir tadın, rengin var.
Seni bu tadınla, renginle tanıdık ve böyle görmek istiyoruz. Çünkü sen böyle yaratıldın.
İbn Mes'ud (r.a.) bir gün arkadaşlarına: "Sakın herhangi biriniz "immea" olmasın!" dedi.
Onların "Ey Eba Abdirrahman! İmmea da nedir?" diye sormaları üzerine de şunları söyledi:
"İmmea "Ben halka bağlıyım. Onlar doğru yolda olurlarsa ben de doğru yolda olur; onlar dalalette (sapıklıkta) olursa ben de dalalette olurum" diyen kişidir.
Allah'a yemin ederim ki halk tamamen kâfir olsa dahi siz kendinizi kâfir olmamak için zorlamak mecburiyetindesiniz." İnsanoğlu tabiatı itibariyle meyve ağaçları gibidir. Kimisi uzun kimisi kısa. Kimisi tatlı kimi ekşi.
Muz gibiysen başka mevye olmaya gayret etme. Çünkü güzelliğin, değerin muz olmandadır. Renklerimizin, dillerimizin, güçlerimizin velhasıl tüm özelliklerimizin farklı oluşu Bari Teala'nın ayetlerinden bir ayettir.
La-Tahzen / Üzülme 
Çünkü hüzün, düşmanı sevindirir, dostunu üzer, haset edenin diline düşürür.
La-Tahzen / Üzülme 
Çünkü hüzün, kaybolanı geri getirmez, öleni diriltmez, kaderi değiştirmez, hiçbir fayda getirmez.
La-Tahzen / Üzülme 
Çünkü hüzün sinirleri yıpratır, kalbini yorar, gecelerini mahveder.
La-Tahzen / Üzülme
eğer günah işlediysen tövbe et, istiğfarda bulun, yanlış yaptıysan düzelt, o'nun rahmeti sonsuz, kapısı hep açıktır.
La-Tahzen / Üzülme
kaybettiğin şey için üzülme çünkü daha pek çok nimetlere sahipsin. 'n sana bahşettiği diğer nimetleri düşün ve şükret.
Teala, "'ın nimetlerini saymaya kalksanız buna güç yetiremezsiniz" buyurmuyor mu?
La-Tahzen / Üzülme
ehli batılın sözlerinden dolayı üzülme, onların tenkitlerine sabrettiğin sürece mükafatlandırılacağını unutma.
La-Tahzen / Üzülme
insanlara ihsanda bulunduğun sürece üzülme. Çünkü mutluluğun yolu insanlara ihsanda bulunmaktan geçer.
La-Tahzen / Üzülme
Çünkü iyiliğin mükafatı on mislinden yedi yüz misline, kötülüğün karşılığı ise sadece mislince


"alıntıdır"

|
6

Lâle (Bir Mâtem Damlası)

Yazar: on 00:04 in
Laleyi, Lâle Devrini belki en güzel anlatan kitaptır Katre-i Mâtem. En azından benim bugüne kadar gördüklerimin en güzeli. Lâle özel bir çiçektir ve Allah'ın birliğini simgeler. Ve üstelik lâle belkide en Türkî çiçektir. Bu yüzden istedim ki lâleyi Katre-i Mâtem'in dilinden Osmanzade'nin Hâfız Çelebi'ye yazdığı mektup üzerinden anlatayım.



"Okuyor, okurken ağlıyordu:
Osmanzade'den Hafız Çelebi'me,
Cümle arz-ı selam, mahabbet ve meveddetten sonra


Sezâm
Refik-i dilpesendim, Ruhum efendim

Lale! İstanbulda söylenen en zarif kelime(kelam)dir. Nisan ve mayıs aylarını süsleyen bir sehl-i mümteni bir yaratılış şahikası, bir güzellik masalıdır.

Lale bir ilham; güzellik uğuldar renklerinde sevgiler çoşar yapraklarında.Lale bir güzel bahçeşevk ile yürünür tarhlarında ve şavklar saçılır altı yöne altı yaprağından. Lale hasbi bir tebessüm kalbî bir yakınlık.

Lale bir aşkın adı; bir derin hüzün buketi; lale ile acı gerçekler mutlu düşlere paslı demirler parlak gümüşlere yavuz bakışlara tatlı gülüşlere döner birden; lale ile uğruna can verilecek bir sevgili yaşar içimde.

Lale başıma taç ve ben ona muhtaç.İstanbul toprağına düşmeyince bir lale renge durmaz yaprağıgülümsemez çiçeği.Bâkir kâselerinde demlenmiş düşler getirir lale hayatımıza ve yaşama sevinci vurur kalplerimizin duvarlarına.Kapa gözlerini ve dinle saki bir İstanbul lalesinin çığlıklarını duyuyor musun?!..

İstanbula çıkmayan bir lale yolu laleye çıkmayan bir İstanbul kadar kayıptır yitiktir. Rüzgârları toplayan hüzünler ağlar yoksa İstanbul bahçelerinde ve bir kabir başında yas tutar gibi laleler seher vakitlerinde.


Arz-ı ihlâs u meveddet daima
Nûr-ı aynım kardeşim, baki dua"


İskender Pala 

|

Copyright © 2009 lâ-illâ All rights reserved. Theme by Laptop Geek. | Bloggerized by FalconHive.