10

Kimse Diyemez!

Yazar: on 00:52 in ,


Kim derki, sen, ben ve yaşayan bütün insanlar 

aynı gezegeni paylaşıyoruz onlarla...

Dertlerinden geçtim; varlıklarından haberdar mıyız?

 

 


|
6

İmam Bûsirî Kasîde-i Bürde (Kaside-i Muhammediyye)

Yazar: on 01:06 in , ,


Hepimizin bildiği gibi Efendimiz'e (sav) yazılan birçok kaside var. Bu kaside ikinci Kaside-i Bürde'dir. İlk kaside-i bürde Ka'b bin Züheyr'e aittir. Ki onunda yeri bambaşkadır gerçekten. Bu kasideninde kaside-i bürde olarak adlandırılmasının hikayesini aşağıda alıntıladım. Ve bu kasideyi İbrahim Aydemir'in sesinden ilk dinlediğim andan itibaren sanırım milyonuncu kez tekrar tekrar dinledim. Hani biz yazmayı seven blogcular, yazıcılar içimizde tutamıyoruz hiçbir şeyi her şeyimizi yazıyor, anlatıyoruz. Sevgimizi, sevdiklerimizi, nefretimizi, yaptıklarımızı, deli dolu neşeli hallermizi, kısacası beş duygumuz altı hissimizi yazıyoruz. İçine sığmaz bazen hisleri insanın, kaleminden okyanus fışkıracak gibi olur, içinin hızına kalemi yetişmez de duyguları eksik kalacak sanır. İşte herhangi bir şeyi biz anlatırken böyle oluyorsak, bazen şiir gibi cümleler kuruyorsak, bu kasidelerin nasıl yazıldığını azda olsa anlamalıyız. Düşünün ki birileri O'nu görüyor, hissediyor ve yazıyor. Sonra bunlar seslendiriliyor ve biz dinleyip mübtela oluyoruz. Biz dinlediğimize mübtela olurken acaba yazanların hisleri nasıldır düşünmek kolay, hissetmek zor. Lâkin hissettiklerimiz de azımsanmayacak kadar büyük bizim için çünkü övgü O'na, çünkü anlatılan O... Söz konusu Sultân-ı Levlak Efendimiz olunca bu ufacık kalplerimiz bile dile gelip en güzel hisleri yaşayabiliyor değil mi? Biz rüyada görmedik ama nacizene sevdiğimizi ona söyleyecek üç beş kelimeyi bir araya getirdik bazen. Bazen söz de söyleyemedik sadece selam ettik. Böyle kasideler yazamadık ama gönülden sevdik. Bu kasideleri okuyup dinledikçe bir daha bir daha sevdik. Cânımıza cânân Efendimiz'e yazılan bu kasidenin bir kısmını İbrahim abimizden dinlerken umarım kalbinizde O'nun sevgisinin hazzını bir kez daha yaşarsınız. İmam Bûsirî ne kadar hissederek yazdıysa o da o kadar hissederek okumuş diye düşünüyorum. Çünkü beni gerçekten o kadar etkiledi. Rabbim her birimizi Kevser başında O'nunla beraber eylesin...



Büyük bir şair ve edib olan Muhammed İbn Said el-Busirî Hazretleri

(ö: 1295m./İskenderiye) bir gün evine giderken, yaşlı bir zat önüne çıkarak sorar:

- Ey Busirî! Bu gece Rasulullah’ı rüyanda gördün mü?

- Hayır, görmedim.

İhtiyar, başka bir şey demeden uzaklaşır. Busirî’nin gönlünde ise, o andan itibaren müthiş bir şekilde Peygamber aşkı ve muhabbeti yerleşir.İşte o gece rüyasında Rasul-i Ekrem (A.S.)’i görür.

Uyanınca, içinin neşe ve huzurla dolup taştığını fark eder. Bunun üzerine Rasulullah’ı metheden birçok kaside yazar.

Bir zaman sonra, şairin vücudunun yarısı felç olur. Artık yürümekten acizdir. Nihayet, Peygamber’e olan sevgisini dile getirdiği 161 beyitlik muhteşem kasidesini yazarak, bunun hürmetine Yüce Allah’tan şifa diler.

Kaside-i Bürde adıyla meşhur bu şiiri bitirdiği gece, Peygamber Aleyhisselâm’ı rüyasında görür ve kasidesini huzurunda okur. Allah Rasulü bundan memnun kalarak, mübarek elleriyle Busirî’nin felçli azalarını sıvazlar, bürdesini (hırka-i şerifini) de ona giydiriverir.

Busirî Hazretleri uyanınca, hastalıktan şifa bulduğunu görür ve hayretle Allah’a şükreder.Sabah dışarı çıkınca, karşılaştığı dostu şeyh Ebu’r-Reca der ki:

- Ey Busirî! Peygamber Aleyhisselâm’ı methettiğin Kasideyi bana getiriver! Dün yazdığı kasideyi henüz kimseye göstermemiş olan Busirî sorar:

- Bende kaside çok. Hangisini istersin?

- Rasulullah’ın huzurunda okuduğun kaside! Dün gece onu Peygamber’in huzurunda okurken duydum ve O’nun da bundan çok memnun olduğunu gördüm!.

|
2

Ezan Çağrısının Mânâ Buudu

Yazar: on 16:55 in

 Ezan: insanoğlunu, sıfatını taşıdığı yaratılmışların en şereflisi olan "insan" seviyesine yükseltmek isteyen İlâhî, hak bir çağrının en son ve en mükemmel sadâsıdır. Ezan, ism-i şerif-i Muhammedî üzre nev'i beşeri huzuruna çağıran bir nur dalgasıdır. 

Allahu Ekber!
Allahu Ekber!
Allahu Ekber!
Allahu Ekber!

Ezan çağrısı "Allahu Ekber" ile başlar ve bu başlangıç hitabı dört defa arka arkaya kulaklarda yankılanır. Allah'ın büyük olduğu dört ufka ilan edilir. 
 
Allah Allah, büyük olan mutlak ve tek varlıktır. Herkes, her şey, her kıymet, her mahiyet küçüktür. Büyük olan yalnız O'dur. Bütün hacimler, bütün ağırlıklar, bütün kuvvetler, bütün kıymetler, bütün hadiseler ve durumlar, bütün mânâlar Celâl-i İlâhî'nin yanında silinir büyüklük yalnız Allah'a aittir. 

"Allahu Ekber" demek olan bu tekbir, aynı zamanda, gerçek hürriyetin hem kaynağı, hem de ifadesi olarak insanın her türlü kölelik ve esaretten kurtuluş beyannâmesidir. İnsan Allah'ın (en) büyüklüğünü kabul ederek, hem başka fânilerin hem de kendi ihtiraslarının esiri olmaktan kurtulur. 

Eşhedu en lâ ilâhe ilallah
Eşhedu en lâ ilâhe ilallah

Düşündüm, anladım, kalbimle kabullendim ve dilimle ifade ediyorum ki: Allah'tan başka ilah, güç, kanun koyucu ve kendisine kulluk edilecek bir başkası yokturç 
Şehadet ediyorum ki, O'ndan başka kainat sistemini elinde tutan yoktur. İçimde putlaştırdıklarımı "lâ" (hayır) deyip inkar ederek, kalbimi, bedenimi, ruhumu ve düşüncelerimi "illallah" diyerek Rabbimin emrine veriyorum. O'ndan başkasını güç tanımaya vesile olacak her şeye "lâ" deyip kenara itiyor, O'nu tek ve biricik hakim tanıyarak "illallah" diye bağlanıyorum.

Allah (cc), büyüklüğü ile hiç kimsenin ibadetine muhtaç olmadığı halde, ibadet olunmaya O'ndan başka kimsenin hakkı olmadığına ve lâyık da olmadığına şehadet ederim.

Eşhedu enne Muhammeden Resulullah
Eşhedu enne Muhammeden Resulullah

Yine düşündüm, anladım, kalbimle kabullendim ve dilimle ifade ediyorum ki; Hz. Muhammed (sav) Allah'ın mesajlarını bize ulaştıran en son Resulüdür. Yani inandığım Allah'ı bana tanıtan, öğreten, sevdiren ve O'nun emirlerini, kanunlarını bizzat yaşayarak gösteren insanlığın iftihar tablosu Hz. Muhammed'dir (sav).

Rabbe lâyık iibadeti, elçisi Hz. Muhammed'in (sav) getirdiğine şehadet ederim. Hz. Muhammed'in, O'nun gönderdiği peygamberi, elçisi olduğuna, Allah'a ancak O'nun bildirip gösterdiği ibadetlerin yaraşır olduğuna şehadet eder, inanırım. 

Hayye'ala's-salâh 
Hayye'ala's-salâh 

Haydi namaza! Haydi ibadete! Haydi huzura! Haydi bütün beşerî "izm"lerden, sistemlerden, akımlardan, ekollerden sıyrılarak gerçek kulluğa, kulluktaki hürlüğe! Haydi secdeye! Kalbimizi, beynimizibeşerî bütün çirkinliklerden fuzuliyatlardan arındırıp alnızımı tevazu içinde yaratılış maddemiz aslımız olan toprağa koyarak secde etmeye! Secde ederek hür olmaya, şahsiyet bulmaya, varoluş hikmetinin sırrını ortaya koymaya!

Hayye'ala'l-felâh
Hayye'ala'l-felâh

Haydi kurtuluşa! Haydi insanlığın kurtuluş mücadelesine! Haydi namazla kurtuluşa; namazla duruluşa, arınışa, yakarışa ve dirilişe!...
Allahu Ekber 
Allahu Ekber

"Ekber" olan yani "gerçek en büyük" olan sadece ve sadece O'dur. Diğer "en büyük"ler fânidir, geçicidir, zavallıdır. Tek hâkim, uyulacak, meded dilenecek tek merci O'dur.

Lâ ilâhe illallah!

Allah'tan başka ilah, güç, kanun koyucu ve kendisine kulluk edilecek bir başkası yoktur. Bütün korkulardan endişelerden, sıkıntılardan arınmak için sadece O'na, O'nun hakimiyetine evet! O'nun dışındakilere hayır!

İbrahim Refik


Ezan çağrısının mana boyutunu genel itibariyle bir çoğumuz ayrıntılı düşünmeyiz. Ezan okunur, vakit girmiştir, namaz kılmak gereklidir. Mutlaka en büyük mânâ budur. Ancak diğer mânâları da bilmek gerekmez mi? İbrahim Refik "Edeb ya Hû" kitabında ayrıntılı bir şekilde bu mânâları anlatmış. Arapça bilmediğimiz için dinî birçok şeyi anlamadığımız gibi ezan-ı Muhammedî'yi de anlamıyoruz. Ezan ise bize, beş vakit, beş farklı makamla, beş farklı muştu verir. Bu mânâyı idrak ettiğimiz takdirde ezan bize özündeki muştuyu fısıldar. Bunun için bu yazı belki vesile olur diye alıntılamak istedim. Bir de bir nev'i kitap tanıtımı olur diye düşündüm. Kitap, kısa kısa kıssa ve denemelerden oluşuyor. Ecdâdımızdan bugünümüze edeb konusunu işliyor. Edeb ile ilgili fevkalede örnek teşkil edecek hikeyler barındırıyor.  İnşaAllah takvayı bir parça ilerletmek için bir adımda bu kitap olur bu yüzden tavsiye olunur.

(Aynı zamanda blog ismimiz lâ ve illâ nın manasını içinde barından bir yazı olduğunu gördüm. Lâ (ben) ve illâ (sevgili dost) bu şekilde bu hatır ile bir araya gelmişti. Bu yüzden sanırım yazı daha bir fazla etkiledi beni :))


|

Copyright © 2009 lâ-illâ All rights reserved. Theme by Laptop Geek. | Bloggerized by FalconHive.