5

Nâbi ve İllâ Edeb İllâ Edeb

Yazar: on 01:29 in ,


Öncelike 17. yüzyılda yaşamış Divan edebiyatının son büyük temsilcisi sayılabilecek üstad şair Nâbî'nin hayatından biraz bahsedecek olursak aslen Urfalıdır ve Peygamberler şehri Urfa’nın manevi ikliminde iyi bir eğitim almıştır, çocukluk ve ilk gençlik yıllarından sonra İstanbul’a göçmüştür. Hikemî Şiir ekolünün en büyük temsilcisidir. Hikemi Şiir; hikmet kelimesinden gelir ve buradan da anlaşılacağı üzere hikmetli sözler söylenerek oluşturulan şiir tarzıdır. O makam mevki gözetmeksizin kötülük yapan herkesin karşısındadır. Kötülük yapan ya da edepten sakınan kişiler için şiirleriyle müthiş hicivler yapmıştır. Yine böyle bir olay karşısında yazdığı bir şiiri vardır ki hikayesi karşısında insanın içi sızlar, yüreği ürperir. Ben (lâ) bu hikayeyi ilk bir Ramazan günü Serdar Tuncer'den dinlemiştim. 

Hikaye şöyle ki: Padişah IV. Mehmed döneminde Nâbî Hacca gitmek üzere bir kısım devlet erkanıyla birlikte yola çıkar. Kafile Medine-i Münevvereye yaklaşmıştır. Vakit gecedir. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz’e bir an önce ulaşma özlemiyle Nâbî’nin gözüne uyku girmemiştir. Fakat kafiledeki bir devlet adamı, hem de ayaklarını kıbleye doğru uzatmış, uyumaktadır. Hz.Peygamber (s.a.v)’in beldesinde, edebe aykırı böyle bir gaflet hâlini bir türlü hazmedemeyen ve çok üzülen Nâbî, içinden gelen bir ilhamla aşağıdaki kasideyi söyler: 

Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-i Hudâ'dır bu;
Nazargâh-ı ilâhîdir makam-ı Mustafâ'dır bu.!..

Felekte mâh-ı nev Bâbu's-selâm'ın sîne-çâkidir;
Bunun kandîli, cevzâ matla-ı nûr-i ziyâdır bu!

Habîb-i Kibriyâ'nın, hâbgâhıdır fazîlette;
Tefevvuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ'dır bu.

Bu hâkin pertevinden oldu, deycûr-i adem zâil;
Amâdan açtı mevcûdât, çeşmin tûtiyâdır bu.

Murââd-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha;
Metâf-i kudsiyândır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.! 

Ümmetinden olduğu bizzat Gaye İnsan ve Ufuk Peygamber tarafından beyan edilen Nâbî'nin, bu naatının günümüz Türkçesiyle açıklaması şöyle;
*Burası; Allah Sevgilisi'nin beldesi, Hazret-i Peygamber'in Cenab-ı Hakk'ın nazar buyurduğu Temiz Bahçe'si (Ravza-i Nebî)dir; (öyleyse) edep hatası işlemekten (tir tir titreyerek) sakın!
*Bu gökteki yeni ay, Selâm Kapısı'nın (Bâbu's-selâm) yüreği yanık aşığıdır; (Öyle ki, göklerdeki) Cevza Yıldızı bile ışığını, onun kandilinin nurundan almaktadır.
*Bu Allah'ın yüce Sevgilisi'nin mübarek İstirahatgâhı (Türbesi)'nın fazileti öyle yüksektir ki, Cenab-ı Hakk'ın izni ve rızasıyla arşına çıkartılmıştır.
*İnsanlık karanlıktan, bu toprağın ışığı sayesinde kurtuldu. Çünkü o, mevcudatın gözlerine şifa veren bir sürmedir; o nur sayesinde görmeyen gözler bile açılır.
*Nabi, (kimin huzuruna çıktığını bir düşün ve) bu dergâha; edep şartlarına eksiksiz riayet ederek gir! (Zira) burası meleklerin bile (çok büyük bir edep ve saygıyla) tavaf ettikleri ve Peygamberler'in (öpercesine) tecelli ettikleri bir yerdir.

Yol biter kafile şafak vakti Medine-i Münevvere'ye girdiğinde sabah ezanının okunma vaktidir ve minarelerden Türkçe bir kaside okunmaktadır. Nâbî, dehşetle, okunanın kendi şiiri olduğunu farkeder. Hemen müezzine koşar ve bu şiiri nereden öğrendiğini sorar. Müezzin şöyle cevap verir: Bu gece rüyamda Efendimiz (sav)'i gördüm, bana 'Ümmetimden Nâbî adında bir şairin, benim hakkımda yazdığı bu kasideyi oku!' dedi. Ben de aynen okudum. Nâbî sevincinden bayılıp, düşer... O, bu iltifata, Rasulullah Efendimiz’e duyduğu edep ve muhabbetten dolayı nâil olmuştur. 

Hikayeyi dinlediğimde dedim ki nasıl bir aşk bu böyle ve biz bu aşkın neresindeyiz? Kâlde aşığız ya hani hâllerimiz ne âlemde! Gerçeklerle yüz yüze gelmek ne kadar acı olsa da bırakalım ezan okunurken kıbleye ayak uzatmayı yeri gelip öyle gaflete düşüyoruz ki ezanı bile dinlemiyoruz. Ve hatta öyle ki Ravza'nın yanında, Allah'ın evinde kalpleri kırıyoruz, orada olduğumuzu unutuyoruz, dünyaya dalıyoruz. Ehl-i gafletiz, uyuyoruz. Halbuki tüm üstadlar illâ edeb illâ edeb diyerek bizi her an uyarıyorlar. Hz.Mevlânâ diyor ki edeb için, insanın bedenindeki ruhtur, enbiyâ ve evliyânın göz ve gönül nurudur, şeytanın katilidir, insanla hayvanı birbirinden ayıran en önemli vasıftır.
“Edep bir tâc imiş nûr-i Hüdâdan
Giy ol tâcı, emin ol her belâdan
Allah ve Rasulüne yükselen merdivenin basamakları, ancak edeple çıkılır”

İşte ehl-i edebler, işte biz. Özümüzle istişare ve mukayese vakti galiba. Sorsak alacağımız cevap belli ama belki bu söylenenler hatrına, dinlediklerimiz hatrına içimizdeki edeb zirve yapar ve daha dikkatli davranırız bundan böyle. Yâ nefs yazıcının paylaştıkları önce sanadır ve sonra senin gibi gaflet ehl-i olanlaradır. Hep beraber kendimize bakmaya davettir şimdi bu haydi!..


Yazıcı lâ bir kusur etti ise sürç-i lisân etti ise affola.

|

5 Comments


hayranım bu olaya:)),gerçekten orada edebi muhafaza etmek, sadece bedene değil gönlümüze de hükmetmemiz gerek,
ayvalı kek için ayva rendesini benim gibi 2,5 çay bardağı değil 1,5 veya 2 çay bardağı koymanı öneririm,selam ve dua ile


çok teşekkür ederim susamçörekotu dediğiniz gibi yapacağım :)

kesinlikle edebi her türlü kalbe sindirmek gerek sadece orada değil her yerde, kalbî bir edeb gerek her birimize.

tekrar görüşmek duası ile.


öncelikle fotoğrafa takıldım. deriin bir aah çekip devam ediyorum (:
Nâbi denilince ilk aklıma gelen bu olayıdır, diğerini de biraz önce paylaştım :)

Nâbi’nin bu hac seyahatinde kendisine “salih bir amel” olarak kazandığı bu naat, yazıldığı günden bu yana inanmış gönülleri aşk ve heyecanla coşturur, peygamber sevgisinin, ona bağlılığının hangi boyutlarda olduğunu gösterir bizlere...

ehl-i edeblerden olup, istikamet üzere olanlardan olmak dileğiyle (:


bu deriinn âhtan bende çekiyorum ama az kaldı vuslata sevgili illâ çok az (:

ve bir aminde benden olsun, sen de cennetlik olasın sözlerin de...


Çünkü “duyulmaz orada boş söz ve yalan.”

Amin Sevgili Dost, birlikte inşallah (:

Copyright © 2009 lâ-illâ All rights reserved. Theme by Laptop Geek. | Bloggerized by FalconHive.