Yazar: i can... but i won't
on
18:52
in
Semerkand,
Sûfi
Semerkand’ı hiç gördünüz mü? Okuduğunuz dergiye ad olan o güzeller güzeli şehri. Semerkand’da birbirinin içinde meczolmuş büyük bir tarih ve medeniyet karşılar sizi.
Şair Süleyman Nazif’in “Dâüssıla” yani Vatan Hasreti adlı bir şiiri vardır. Söylendiğine göre Şair, Malta’ya sürgün olarak gönderilirken daha gemide, Akdeniz’in dalgalarında bata çıka giderken kaleme almıştır bu şiiri. İlk iki mısraı şöyledir:
“Bu şeb de cuşîş-i yâdınla ağladım durdum / Gel ey kerime-i tarih olan güzel yurdum.”
Bugünün Türkçesiyle söylersek: “Bu gece de seni anmanın coşkusuyla ağladım durdum / Gel ey tarihin kızı olan güzel yurdum.”
Kelimelerle oynamayı, yeni söyleyişler bulmayı pek seven şairin buradaki “kerime-i tarih” yani tarihin kızı ifadesi hayli ilginç, bir o kadar düşündürücüdür.
Vatana neden tarihin kızı denilir? Güzelliği, nazeninliği, kırılganlığı, dost düşman bütün gözlerin üzerinde oluşu, ona duyulan bağlılığın bir babanın kızına duyduğu derin hislere benzer oluşu, vs… Bu ifadenin çağrışımları artık okuyucunun hayal gücüne kalmış.
Fakat kişi birazcık tarih ve mekân bilgisini yoklayınca her ülkeye tarihin kızı denilemeyeceğini fark edebiliyor. Ve yine anlıyor ki bu ifadeyi memleket kadar, belki ondan daha fazla kimi şehirler hak eder. Süleyman Nazif söz konusu olunca da bu şehir elbette İstanbul’dur.
Kimi şehirler de, ne kadar zorlarsanız zorlayın, kendine asla tarihin kızı dedirtmez, dedirtemez. İnsanı gri duvarlarının soğuk yüzüyle karşılayan, tabiatıyla, mimarisiyle gönül okşamayan bir şehre tarihin kızı denilebilir mi? Kimliksiz sokaklarıyla, sanatın estetiğin uğramadığı semtleriyle size bir hikâye anlatmayan, anlatamayan nasipsiz şehirler hangi güzel sıfatı hak edebilir? Buna dair örnekleri siz kendi gezip gördüklerinizden bulabilirsiniz, biz burada söylemeyelim.
Fakat Semerkand’ı hiç gördünüz mü? Okuduğunuz dergiye ad olan o güzeller güzeli şehri. Süleyman Nazif’in naif benzetmesini sonuna kadar hak eden o yerin hiç değilse fotoğraflarına baktınız mı? Sanat tarihçisi Prof. Nusret Çam gidip gördükten sonra “Şaşırdım, demişti, orası ölümün bile güzelleştiği yer.” Belli ki Şah Zinde kabristanından söz ediyordu. Orta Asya ve Arap mimarisinin müthiş buluşmasından doğan lahuti atmosferin ancak ruhun anlayabileceği sırlı dilinden…
Semerkand’da birbirinin içinde meczolmuş büyük bir tarih ve medeniyet karşılar sizi. Bir Orta Asya kentinde olduğunuzu bilirsiniz. Ama kubbeler, minareler ve revaklı avlular üzerinden Medine’yi, Şam’ı, Bağdat’ı, Mağrib’i ve İstanbul’u selamlarsanız. Bu öyle şaşırtıcı bir mimaridir ki sanırsınız bütün İslâm coğrafyası orada bir araya gelmiş, Orta Asya’nın turkuaz göğünde boyanmış.
Şimdi Özbekistan Cumhuriyeti’nin önemli bir kültür kenti olan Semerkand’da, bir şehre nasip olabilecek en büyük tarihlerden biri karşılar sizi. Tarihin en büyük ticaret yollarından ikisinin, İpek ve Baharat Yolunun kesişme noktasında bulunan Semerkand, ilk devirlerinden beri daima önemli bir ticaret ve kültür merkezi. Şehrin Milattan önce 535 yılında Perslerle başlayan büyük macerası Büyük İskender’le, sonrasında Greklerle devam eder. Milattan önce I. yüzyılda Türkler çıkar sahneye, Semerkand’ı başkent yaparlar. Sonra Hun Türkleri, Göktürkler, Çin hakimiyeti derken devran döner, Mekke’de doğan hidayet güneşinin ışıkları buralara düşmeye başlar.
Semerkand’a müslümanların ilgisi, 676 yılında Emevîlerin Horasan valisi Said b. Osman’ın düzenlediği seferle başlar. Şehir kuşatılır, çarpışmaların ardından belli şartlarla barış yapılır. Şehitler arasında bir sahabi, Hz. Peygamber s.a.v.’in amcası oğlu Kusem r.a. da bulunmaktadır.
Fakat müslüman hakimiyetine direnir Semerkand. Anlaşma bozulur, 680’de ikinci kez fethedilir, yine elden çıkar, nihayet Kuteybe b. Müslim tarafından 711 yılında kalıcı olarak fethedilir ve ilk cami inşa edilir. Semerkand’ın İslâmlaşması büyük ölçüde bu fetihten sonra Halife Ömer b. Abdülaziz’in görevlendirdiği tebliğ heyetlerinin çabası sonucudur. Sonraki dönemlerde yakın çevredeki hanedanların, yerel unsurların ilgisi eksik olmaz Semerkand üzerinde. Ayaklanmalar, isyanlar, karışıklıklar şehir Abbasî hakimiyeti altındayken de devam eder. Nihayet Abbasî hilafetinin kontrolünde ayrı bir devlete dönüşen Sâmânîlerin başkenti olur. Bu dönem ekonomik ve kültürel bakımdan altın çağlarından birini yaşatır Semerkand’a.
1220 senesinde büyük Moğol istilasında harap edilir bu güzeller güzeli şehir. Bu büyük kıyımın şahidi İbn Batuta, Semerkand’da harabeler arasında çok az meskûn ev gördüğünü anlatır. Bir asrı aşkın süre bu yıkımın izleri silinemez.
Sonra, her kışın ardında saklı bahar yeniden gelir şehre, ikinci ihtişamlı dönemi başlar. Maveraünnehir bölgesini hakimiyeti altına alan Timur, 1369’da Semerkand’ı başkent yapar. Alim ve sanatkârları buraya toplar. Camiler, medreseler, hanlar, rasathaneler inşa ettirir. Bugün zarafet ve ihtişamı ile ziyaretçileri şaşırtan tarihî yapılar bu döneme aittir.
1500 yılında Özbek hükümdarı Şeybânî Han tarafından zaptedilen Semerkand, 1868’e kadar Özbek hanlarının idaresinde kalır. 1868’de Ruslar tarafından istila edilir. Timur’un inşa ettiği şehrin batısında yeni bir şehir oluşturulur. Demiryolu sayesinde yeniden önem kazanır ve canlanmaya başlar. Bugün Semerkand, Sovyet sisteminin çökmesiyle 1991’de bağımsızlığını kazanan Özbekistan Cumhuriyeti’nin on iki idarî bölgesinden birinin merkezi. Semerkand’ı sıradan, herhangi bir şehir olmaktan çıkartan özelliği elbette çok kısa değindiğimiz bu zengin tarihi değil. İpek ve Baharat yolunun meraklı hikâyelerle dolu izleri de değil. Semerkand’ın büyüklüğünü, önce ilim ve maneviyat dünyamızdaki derin etkilerinde, sonra da bir açık hava müzesi gibi bugün hâlâ ayakta duran sarsıcı mimarî hatıralarında aramak gerekir.
Semerkand’ın ilim dünyamız açısından büyüklüğünü anlamak için Necmeddin en-Nesefî’nin “el-Kand fî Zikri Ulemâi Semerkand” adlı eserinde Semerkand’da yetişmiş 1000’den fazla alimden söz ettiğini söylemek bile yeter. Kimler yoktur ki bunlar arasında.
Meşhur muhaddis Abdurrahman ed-Darimî, Şafiî fıkhının büyük isimlerinden İbn Hibbân, meşhur fakih Ebu’l-Leys Semerkandî ve büyük kelâm ve akaid alimi İmam Maturidî… Cümlesine Allah rahmet eylesin. Ayrıca tarihçi Abdurrahman el-İdrisî, Alâeddin es-Semerkandî, Şeyh Nizameddin Hâmuş k.s., astronom Uluğ Bey, Ali Kuşçu ve ilim ve kültür tarihimizde iz bırakmış diğerleri…
Maneviyat dünyamıza Semerkand’ın etkisi ise, din ve fen bilimlerindeki etkisinden çok daha büyük. Başta Hâce Ahmed Yesevî, Emir Külâl, Hâce Muhammed Bahaeddin Şah-ı Nakşibend (Allah cümlesinin sırrını mukaddes kılsın) olmak üzere Selçuklu’dan itibaren Anadolu’nun manevi harcını yoğuran pek çok büyük velî Semerkand’ın ilim ve tasavvuf havzasından. Hatta denilebilir ki Selçuklu ve Osmanlı’nın ruhu büyük oranda oralıdır.
10. yüzyıldan itibaren peyderpey başlayan Anadolu’nun İslâmlaşma sürecinde “Türkistan Erenleri” denilen sufîlerin büyük etkisi bilinir. Sonradan tekke, dergâh ve Ahîlik gibi kurumsal yapılarla Anadolu’ya tasavvuf mührünü vuran bu hareketin önemli merkezî çıkış noktalarından biridir Semerkand.
Osmanlı’yı “Allah’ın sözünü yüceltmek ve yaymak” ideali peşinde bir dünya devleti yapan aşı, sûfiliğin bu adanmış, bütün yeryüzünü bir hizmet alanı olarak gören anlayışıdır.
Bugün Semerkand’a, Semerkand’ın medreselerine, kabristanına evliya merkad ve makamlarına bakarken, aslında kimliğimizin önemli unsurlarından birinin mücessem haline bakıyoruz.
Ve… Semerkand’da bir büyük hatırayı canlı tutmak, dahası 70 yıllık fetretten sonra yeniden o kimlikle buluşmak için çaba gösteren, o mekanları büyük bir özenle koruyan Özbek halkına ve idarecilerine şükranlarımızı sunuyoruz.
Sabahattin AYDIN Semerkand Dergisi • 139. Sayı / KAPAKTAKİLER
Derler ki; Kayadan bir kenttir Semerkand. Diğer tüm kentlerin kaderini ellerinde tutan şehirlerden olagelmiştir.
Bu yazıyı dergimizde okuduğumda çok hoşuma gitmişti. Semerkand’ı, okuduğum dergiye ad olan o güzeller güzeli şehri tanımak ayrı bir zevkti benim için. Sevgili dostum lâ, bilmiyorum ki, listemizde gidilecek yerlerin kaçıncı sırasında Semerkand, ama mutlaka gitmeliyiz seninle bu büyülü şehre (: Bu rüya şehrine, şarkın turkuaz incisine birlikte gidebilmeyi nasip eder inşallah, alemlerin Rabbi olan Allah :)
Sözü fazla uzatmadan, Semerkand Tv'den güzel bir kesitle devam ediyorum. Anlatılmakla değil, görmekle, görürken de hissetmekle anlaşılabilecek bir şehir galiba, Semerkand…
Ve lâ'dan bir yorum bir ek;
Nereden başlayacağımı bilemiyorum şuan okurken, dinlerken, izlerken hissettiklerimi.
İlk olarak okurken aklıma Ayna'nın Özbekistan programının bir kısmını izlemiştim o geldi. Mescidleri çok dikkatimi çekmişti. Sonra birde kağıt makasları yapmışlardı özel şekillerle çok hoşlardı gidince kesin almalıyız demiştim :) Ve sanırım o gündü Semerkand'ı listemizi alış günümüz. Orada izlediğim kadarına hayran olmuştum zaten ama okuduklarım hayranlığımı bir kat daha arttırdı.
Rabbim bazı şehirlere sırf orada bir zaman yaşayanlar hürmetine muhteşem güzellikler vermiş bunu inkar edemeyiz Semerkand'da böyle işte.
Geçtiğimiz yıl Tasavvufî Halk Edebiyatı derslerinde Ahmed-i Yesevî hazretlerinden ve Türkistan Erenlerinden tam bir dönem bahsettik. Sanırım derslerde hiç susmadım :))) Semerkand'dan pek bahsetmemiştik malesef ders gereği ama Ahmed Yesevî gibi bir evliya olmasaydı belki bugün müslüman dahi değildik. Türklerin İslamı kabul edip özümseyebilmelerinde Türkistan Erenlerinin, Ahmed Yesevi hazretlerinin ve onun yetiştirdiği öğrencilerinin (Şah-ı Nakşibendi gibi) büyük rolü vardır. (Rabbim her birinden razı olsun.) Böyle alimlerin evliyaların yetiştiği bir şehir nasıl muhteşem sıfatını haketmez değil mi :)
Görmeden bu kadar hissedilmiş bir şehir ki Semerkand, Hüseyin Kadıoğlu'nun anlattığı kadarını oraya gittiğimde yaşarisem sanırım dinlerken bile zor tuttum kendimi dayanılmaz bir şehir olacak benim için Semerkand.
Medine tamda anlatıldığı gibi düz, hurma ağaçlarıyla uzayan yolları ve çok farklı bir havası olan şehir. Şehirlerin anası Mekke'de çetindir her şey. Ama Medine bambaşkadır. Ensar'ın torunları vardır gerçekten orada insanlarıyla havasıyla tam bir Peygamber s.a.v şehridir. Rabbim herkese görmeyi nasip etsin inşaallah.
Ve sevgili illâ, sevgili dost uzattım galiba biraz :) listemiz uzun ama sanırım Semerkand listede ilk sıralarda bunları duyduktan sonra değil mi?
Semerkand'ı ve bütün İslami eserlerin olduğu tarih kokan şehirleri görmek isterdim,sadece Türkiye dışında Mısır'ın Kahire,İskenderiye ve Süveyş şehirlerini,ayrıca İslam'ın beşiği Mekke ve Medine'yi gördüm elhamdulillah, daha kuş bakışı görüşüm haricinde İstanbul'u bile görmedim :(
Nereden başlayacağımı bilemiyorum şuan okurken, dinlerken, izlerken hissettiklerimi.
İlk olarak okurken aklıma Ayna'nın Özbekistan programının bir kısmını izlemiştim o geldi. Mescidleri çok dikkatimi çekmişti. Sonra birde kağıt makasları yapmışlardı özel şekillerle çok hoşlardı gidince kesin almalıyız demiştim :) Ve sanırım o gündü Semerkand'ı listemizi alış günümüz. Orada izlediğim kadarına hayran olmuştum zaten ama okuduklarım hayranlığımı bir kat daha arttırdı.
Rabbim bazı şehirlere sırf orada bir zaman yaşayanlar hürmetine muhteşem güzellikler vermiş bunu inkar edemeyiz Semerkand'da böyle işte.
Geçtiğimiz yıl Tasavvufî Halk Edebiyatı derslerinde Ahmed-i Yesevî hazretlerinden ve Türkistan Erenlerinden tam bir dönem bahsettik. Sanırım derslerde hiç susmadım :))) Semerkand'dan pek bahsetmemiştik malesef ders gereği ama Ahmed Yesevî gibi bir evliya olmasaydı belki bugün müslüman dahi değildik. Türklerin İslamı kabul edip özümseyebilmelerinde Türkistan Erenlerinin, Ahmed Yesevi hazretlerinin ve onun yetiştirdiği öğrencilerinin (Şah-ı Nakşibendi gibi) büyük rolü vardır. (Rabbim her birinden razı olsun.) Böyle alimlerin evliyaların yetiştiği bir şehir nasıl muhteşem sıfatını haketmez değil mi :)
Görmeden bu kadar hissedilmiş bir şehir ki Semerkand, Hüseyin Kadıoğlu'nun anlattığı kadarını oraya gittiğimde yaşarisem sanırım dinlerken bile zor tuttum kendimi dayanılmaz bir şehir olacak benim için Semerkand.
Medine tamda anlatıldığı gibi düz, hurma ağaçlarıyla uzayan yolları ve çok farklı bir havası olan şehir. Şehirlerin anası Mekke'de çetindir her şey. Ama Medine bambaşkadır. Ensar'ın torunları vardır gerçekten orada insanlarıyla havasıyla tam bir Peygamber s.a.v şehridir. Rabbim herkese görmeyi nasip etsin inşaallah.
Ve sevgili illâ, sevgili dost uzattım galiba biraz :) listemiz uzun ama sanırım Semerkand listede ilk sıralarda bunları duyduktan sonra değil mi?
Bizim de en büyük hayalimiz illâ ile beraber bütün İslam ülkelerini ve sonrasında Dünya'yı gezmek. Gidip görmeyince insan sanıyor ki sadece biz varız heryer ülkemizdeki gibi halbuki değil bunu en iyi Mekke ve Medine'de görmüşsünüzdür :) Rabbim inşaallah sırayla hepsini görmeyi size bize ve ezcümle herkese nasip etsin. Amin.
Semerkand belgesellerden gördüğüm kadarıyla çok çekici bir şehir. Zaten öncesinde de tarihi il çekiyordu beni. İnşaallah bir gün görmek nasip olur. Yazı da çok güzel, yazanların paylaşanların yüreğine sağlık
Hayatcemresi; İnşallah görmek istediğiniz tüm mekânları Rabbim görmenizi nasip eder. :) Ve inşallah bizlere de :)
Sevgili lâ; (: Ne desem bilmem ki içimden geçen ve ifade edemediklerime tercüman olmuşsun yine (: Ben de senin eklediklerini okuduktan sonra ilk sıralara aldım Semerkand'ı. Tabi öncelikle şehirlerin anası Mekke ve Peygamber (s.a.v) şehri Medine var gidilecek yerlerimizin ilk sırasında. Biz niyetimizi alalım da, Rabbim nasip eder, inanıyorum :)
sarkaç; amin diyelim, amin. ve teşekkür ederiz güzel yorumunuz için (:
Sevgili Allahimiz Kuran-i Kerimde Dunyayi Gezmemiz Gerektigini Soylemis Bildigim Kadariyla. Bence Bi insan Bu isi Yapmayi Planliyorsa Gezecegi Sehirlerin Listesinde Semerkand Ve Buhara ilk Siralarda Yer Almali. Bu iki Sehir Suan Ozbekistanda.Ozbek Milleti Cok iyi Barişsever Ve Misafirperver Olduklarini Duydum.Bu iki Sehir Bir Milleti Etki Altinda Tutmus Bi Dusun Yanii Nasil Sehirler Bunlar
Öncelikle hoşgeldin Mobin, bizimde hedefimiz gezebildiğimiz kadar gezmek her yeri yavaş yavaşta başladık bu işe inşaAllah Semerkand ve Buhara'da gezilecek yerlerin ilklerinden bizim için.
semerkand a hic gitmedim ama semerkand dergisi hastasiyim ;) blog dünyasindada semerkant tv ile alakali yazi görmek cok hosuma gitti ;) semerkantlilar besbelli ;) sevgiler
Her şey birbirinin zıddı ile yaratılmış iken Yoktan var edildik, Lâ iken, illâ var olduk Ve tevhid ile kabul ettik "O'ndan başka ilâh yoktur" Bu sırada yazıcı'nın sözleri girdi araya "LÂ: Olumsuzluk eki.Başkaldırı serbestîsi. Ama değil mi ki Tevhid kelimesi de LÂ ile başlar: Lâ ilahe. Bilinçli kabul kelimesi onun ardından gelir: İllallah." İşte blogumuzun hikayesi ve ilham kaynağı...
CEVİZLİ HAŞHAŞLI ÇÖREK
-
Bu sıralarda blogların bir çoğunda haşhaşlı tarifi veriliyor. Ben daha
önceden paylaştığım tarifin hem şeklini değiştirdim hem de ceviz ekledim bu
yüz...
AŞURE GÜNÜ NELER YAPABİLİRİZ ?
-
*Aşûre Günü Ne Yapılır ?*
*Böylesine manalı ve kudsı olayların gerçekleştiği bu mübarek gün ve
geceda, Asr-ı saadette beri müslümanlar başka günleredaha...